16 Haziran 2013 Pazar

Ey Ogul


"- Ey Oğul!

Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül alma sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana..."

"- Ey Oğul!

Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..."

"- Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (c.c.) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin."

"Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va'd edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz."

"Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir."

"Milletin kendi irfanı içinde yasasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır."

"En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir."

"Ülke, idare edenin, oğullan ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar, yaşatamadılar.." (Bu nasihat Osmanlı'yı 600 sene yaşatmıştır.)

"İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir..."

"Akacak kan boş yere akmamalı. Ona yol ve yön lazım.. Zîra kan, toprak sulamak için akmaz. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur."

"Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli."

"Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat, bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz."

"Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az..."

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını bilen çitfçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin."

"Sevgi da'vanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez."

"Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın..."

selam ve dua ile" 

Seyh Edebali'nin Osman Beye Nasihati.

11 Haziran 2013 Salı

Filler Tepisirken...


Selahattin Demirtas: "Yaptığı mitinglerin amacı nedir? Parti içi sorunsa yeme yedirtme meselesi ise Ak Parti bahçesinde yapın mitingi. Halkı buna karıştırmayın. Türkiye'nin yüzde 100'ü özgürlük istiyor. İnsanların onur ve haysiyeti ile oynayamazsınız"

Yani ne diyor satir arasinda, seni yemek isteyenler parti icinden, o zaman bu hesabi neden boyle goruyorsun?

Bu aciklamaya, aylardir suren; sike surecinde iyice su yuzune cikan, Basbakanin dinlendigi aciklamasi ve sonrasinda yuzlerce polisin gorev degisikligi ile devam eden, Oslo surecinin kamuoyuna sizdirilmasi ile direk Erdogana bagli olan Mit mustesarina yapilmak istenen operasyon ve sonrasinda Erdogan'in bunun direk kendisini enterne etmeye yonelik bir girisim olarak algilayip buna cok sert bir tavir almasi uzerine bazi cemaat yanlisi gazetecilerin Erdogan ve Miti hedef alan aciklamalari ve tum bunlarin yarattigi cemaat-basbakan gerilimini de ekledigimizde T.Erdogansiz bir Akp projesinin pek tabiki disaridan yurutulen bir calisma olduguna bir yerde katilabiliriz.

Fakat, evet niye bu hesabi bu sekilde goruyorsun sorusu kabak gibi ortada. 

Bunun da cevabi herhalde yaklasan secimler olabilir ama olan bize oluyor.

Filler tepisirken cimenler degil, agaclar degil, insanlar eziliyor.

10 Şubat 2013 Pazar

Mısır İzlenimlerim

Kahire deyince aklına Tosun Paşa gelmeyenimiz yoktur herhalde. Yavuz Turgul'un senaryosuna çekilen Kartal Tibet'in 1976 yapımı Tosun Paşa adlı filmindeki Tosun Paşa karakteri Ahmet Tosun Paşa'dan bir esinlenmedir. 

Ahmet Tosun Paşa veya Kavalalı Tosun Paşa ya da kısaca Tosun Paşa (d. 1794 - ö. 1816), Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu, İbrahim Paşa'nın kardeşidir. İbrahim Paşa'dan sonra Mısır valisi olan Abbas Hilmi Paşa'nın da babasıdır. 1812'de vezir rütbesi ile Cidde ve Habeş valisi olmus, 1813'de Vehhabi isyanını bastırmak için babası Mehmed Ali Paşa tarafından bir ordu ile Hicaz'a gönderilmiş, önce Cidde'ye girmiş, Mekke'yi isyancılardan almıştır. Vehhabilerden temizlediği Hicaz'ı yeniden güvenli bir hale getiren Tosun Paşa'nın bu başarısı İstanbul'da büyük bir sevinç yaratmış, bu seferden hemen sonra bir salgın hastalığa yakalanarak yaşamını yitirmiştir (1816). İste uzun yillar Osmanlı hakimiyetindeki bu topraklarda yaşayan insanlar, cocuklarına Türklerle aralarındaki güçlü duygusal bagları aktararak şimdiki neslin Turkiye'ye bakışındaki sıcaklığın sebebi olmuşlar. Şu dönemde Kahire'deki sayılı turistlerden olan bize, herşeye rağmen kendimizi evimizde hissettirdiler. 

Uçaktan inip şehre doğru yola koyulduğumuzda Misir'a ilk gelisimin uzerinden 9 sene gecmis ve ne gorecegimi acikcasi merak eder haldeydim. Araclarin %95i hala hasarli, insanlar hala farlari acmayi sevmiyorlardi. Zaten colun tozu topragi uzerine bir de simdiki basiboslugun eklenmesi, sokaklarin bu bakimsiz halini aciklar gibiydi. Acikcasi balkonlarda kurumaya birakilan camasirlarin, heryerin o tozlu goruntusu icinde temiz kaldigini dusunmek insana cok sacma geliyordu. 

Devrimin etkilerini Kahire'ye varir varmaz gormeye basladik. Eski parlemento binasi Mubarek'in devrildigi ilk devrimde yakilmis, korkunc bir haldeydi. Televizyon binasi herhangi bir taskinlikta iceri girisi engellemek icin dikenli tellerle cevrilmisti. Buna cok da sasmamak lazim, cunku tam karsisindaki Milli Muze devrim sirasinda talan edilmis, yuzlerce tarihi eser calinmis, yollara sacilmisti. Simdi de her Cuma protestolarin oldugunu ve polisin etkisizligini dusunursek, olasi olaylardaki tek onlem bu teller olmaliydi. 

Tahrir Meydani arac trafigine kapali, cogu genc yuzlerce Mursi muhalifinin cadirlariyla doluydu. Fotograflardan, pankart ve mektuplardan olusturduklari bir "acik hava devrim muzesi" de bu cadirlarin hemen yanindaydi. Geceleri protestocu bu gencler haplanip kendilerince kurtarilmis olan bolgenin tadini cikariyorlar, bir sonraki Cuma catismasina hazirlik yapiyorlardi. Polis'in bir dilenci kadar itibarinin olmadigini, bizim soforun bozukluklari park icin bir polisle gondermesinden anladik. Meydanda yurumek basta tedirginlik verse de, sonra biz de kendimizi Misirlilar gibi bir nargilecide politika konusurken bulduk. 

Simdilerde Misir, Mursi yanlilari ve muhalifleri diye ikiye bolunmus durumda. Her ne kadar dusuncelerini siddetle savunuyor olsalar da birbirlerine saygilari var ve zaman zaman birbirleriyle dalga da gecebiliyorlar. Son futbol olaylarinin ic yuzunu ve tum olan biteni detayli dinleyince agzim acik kaldi. Bir kez daha futbolun gercekten sadece futbol olmadigini anladim. İdam cezasi verilen 21 holiganin aslinda sadece holigan olmadiklari ve o gun oraya polis tarafindan ozel olarak cagirilmis olmalari, tum olaylarin aslinda planli bir organizasyon oldugu ve daha bunun gibi pek cok detay, baska bir yazi konusu olacak kadar genis ve derin bir hikaye. Turkiye' ye dondukten sonra kendimi icinde buldugum temyiz mahkemeleri tartismasi da, bana Misir'da muftunun onayini bekleyen bu idamlari animsatti. Herneyse, temyiz mahkemeleri ve muftuluk muessesesi paralelligi de baska bir yazinin konusu olabilecek kadar uzun. Ona daha sonra bakariz.

Yeniden Misira'a donersek, Mubarek zamaninda olusturulan bu baskici rejim, en ufak bir elestiri karsisinda verilen acimasiz cezalar, halki Mubarek sonrasi bir patlama noktasina getirmis, artik resmi otoriteye karsi önü alinamaz bir hassasiyetin olusmasini saglamisti. Valla ne yalan soyleyeyim bu durum Turkiye'de olsa kan govdeyi goturur diye dusunmekten kendimi alamadim.

Yine de 22 milyonluk nufusa sahip bu köklü sehir, sosyal hayatini eskiden oldugu gibi devam ettirmeye calisiyor. Her ne kadar ekonomik darbogaz  bu iyi ama somurulmus insanlari zorlasa da, onlar artik olan bitene seyirci kalmayacaklarini haykiriyor ve calisarak eski ihtisamli gunlerine donme umutlarini tasiyorlar. 

Bir de su oldurucu trafigi halletseler. Canina yandigimin İstanbul'u; bir gun trafigini ozleyecegimi hic tahmin etmezdim.