10 Şubat 2013 Pazar

Mısır İzlenimlerim

Kahire deyince aklına Tosun Paşa gelmeyenimiz yoktur herhalde. Yavuz Turgul'un senaryosuna çekilen Kartal Tibet'in 1976 yapımı Tosun Paşa adlı filmindeki Tosun Paşa karakteri Ahmet Tosun Paşa'dan bir esinlenmedir. 

Ahmet Tosun Paşa veya Kavalalı Tosun Paşa ya da kısaca Tosun Paşa (d. 1794 - ö. 1816), Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu, İbrahim Paşa'nın kardeşidir. İbrahim Paşa'dan sonra Mısır valisi olan Abbas Hilmi Paşa'nın da babasıdır. 1812'de vezir rütbesi ile Cidde ve Habeş valisi olmus, 1813'de Vehhabi isyanını bastırmak için babası Mehmed Ali Paşa tarafından bir ordu ile Hicaz'a gönderilmiş, önce Cidde'ye girmiş, Mekke'yi isyancılardan almıştır. Vehhabilerden temizlediği Hicaz'ı yeniden güvenli bir hale getiren Tosun Paşa'nın bu başarısı İstanbul'da büyük bir sevinç yaratmış, bu seferden hemen sonra bir salgın hastalığa yakalanarak yaşamını yitirmiştir (1816). İste uzun yillar Osmanlı hakimiyetindeki bu topraklarda yaşayan insanlar, cocuklarına Türklerle aralarındaki güçlü duygusal bagları aktararak şimdiki neslin Turkiye'ye bakışındaki sıcaklığın sebebi olmuşlar. Şu dönemde Kahire'deki sayılı turistlerden olan bize, herşeye rağmen kendimizi evimizde hissettirdiler. 

Uçaktan inip şehre doğru yola koyulduğumuzda Misir'a ilk gelisimin uzerinden 9 sene gecmis ve ne gorecegimi acikcasi merak eder haldeydim. Araclarin %95i hala hasarli, insanlar hala farlari acmayi sevmiyorlardi. Zaten colun tozu topragi uzerine bir de simdiki basiboslugun eklenmesi, sokaklarin bu bakimsiz halini aciklar gibiydi. Acikcasi balkonlarda kurumaya birakilan camasirlarin, heryerin o tozlu goruntusu icinde temiz kaldigini dusunmek insana cok sacma geliyordu. 

Devrimin etkilerini Kahire'ye varir varmaz gormeye basladik. Eski parlemento binasi Mubarek'in devrildigi ilk devrimde yakilmis, korkunc bir haldeydi. Televizyon binasi herhangi bir taskinlikta iceri girisi engellemek icin dikenli tellerle cevrilmisti. Buna cok da sasmamak lazim, cunku tam karsisindaki Milli Muze devrim sirasinda talan edilmis, yuzlerce tarihi eser calinmis, yollara sacilmisti. Simdi de her Cuma protestolarin oldugunu ve polisin etkisizligini dusunursek, olasi olaylardaki tek onlem bu teller olmaliydi. 

Tahrir Meydani arac trafigine kapali, cogu genc yuzlerce Mursi muhalifinin cadirlariyla doluydu. Fotograflardan, pankart ve mektuplardan olusturduklari bir "acik hava devrim muzesi" de bu cadirlarin hemen yanindaydi. Geceleri protestocu bu gencler haplanip kendilerince kurtarilmis olan bolgenin tadini cikariyorlar, bir sonraki Cuma catismasina hazirlik yapiyorlardi. Polis'in bir dilenci kadar itibarinin olmadigini, bizim soforun bozukluklari park icin bir polisle gondermesinden anladik. Meydanda yurumek basta tedirginlik verse de, sonra biz de kendimizi Misirlilar gibi bir nargilecide politika konusurken bulduk. 

Simdilerde Misir, Mursi yanlilari ve muhalifleri diye ikiye bolunmus durumda. Her ne kadar dusuncelerini siddetle savunuyor olsalar da birbirlerine saygilari var ve zaman zaman birbirleriyle dalga da gecebiliyorlar. Son futbol olaylarinin ic yuzunu ve tum olan biteni detayli dinleyince agzim acik kaldi. Bir kez daha futbolun gercekten sadece futbol olmadigini anladim. İdam cezasi verilen 21 holiganin aslinda sadece holigan olmadiklari ve o gun oraya polis tarafindan ozel olarak cagirilmis olmalari, tum olaylarin aslinda planli bir organizasyon oldugu ve daha bunun gibi pek cok detay, baska bir yazi konusu olacak kadar genis ve derin bir hikaye. Turkiye' ye dondukten sonra kendimi icinde buldugum temyiz mahkemeleri tartismasi da, bana Misir'da muftunun onayini bekleyen bu idamlari animsatti. Herneyse, temyiz mahkemeleri ve muftuluk muessesesi paralelligi de baska bir yazinin konusu olabilecek kadar uzun. Ona daha sonra bakariz.

Yeniden Misira'a donersek, Mubarek zamaninda olusturulan bu baskici rejim, en ufak bir elestiri karsisinda verilen acimasiz cezalar, halki Mubarek sonrasi bir patlama noktasina getirmis, artik resmi otoriteye karsi önü alinamaz bir hassasiyetin olusmasini saglamisti. Valla ne yalan soyleyeyim bu durum Turkiye'de olsa kan govdeyi goturur diye dusunmekten kendimi alamadim.

Yine de 22 milyonluk nufusa sahip bu köklü sehir, sosyal hayatini eskiden oldugu gibi devam ettirmeye calisiyor. Her ne kadar ekonomik darbogaz  bu iyi ama somurulmus insanlari zorlasa da, onlar artik olan bitene seyirci kalmayacaklarini haykiriyor ve calisarak eski ihtisamli gunlerine donme umutlarini tasiyorlar. 

Bir de su oldurucu trafigi halletseler. Canina yandigimin İstanbul'u; bir gun trafigini ozleyecegimi hic tahmin etmezdim.