18 Ağustos 2014 Pazartesi

Carsıdan Aldım Bir Tane...

Besiktas yonetimi secildikleri gunden bu yana kendilerine maddi/manevi destek saglamayan ve surekli kostek olan bazı "sozde" Besiktaslıların divan uyeliklerini tuzuge ekledikleri madde ile bilerek dusurmus ve kendi elindeki iktidar gucunu nihayet kullanmıstır. İyi yapmıstır, kotu yapmıstır o daha sonra ortaya cıkar ama burada yonetim bu gucu kullanmayı secmistir.

Uyelikleri dusen bu bazı "eski" Besiktaslı, ancak aslen "kendisporlu", "egosporlu", "guc&iktidarsporlu" kisilere sormak isterim: 
Besiktas trilyonlarca lira borca batmıs bir halde baskanlık secimine giderken neden biriniz de cıkıp baskanlıga adaylıgınızı koymadınız? 

Bu haklı soruyu daha evvel de sormustum; cunku Fikret Orman o gun herkesten fazla cesaret gösterip bu zor zamanda aday olmayı secmisti. Koskoca Besiktas camiasında tek adaydı ve kazandı. Ve de cok basarılı bir sekilde klubu duzluge cıkardı bu yönetim.
Simdi acaba bu "anlı sanlı" Besiktaslılar neden tam da stadın bitimine yakın bu yaygarayı koparıyorlar? Galatasaray'da Adnan Polat'a yaptıklarını simdi de Fikret Orman'a mı yapmanın pesindeler? 

Orman icraatlarına basladıgından beri tehditler, santajlar havada ucusuyor.

Eski bir baskan, hem de klubun su anki finansal darbogazının bas mimamarlarından biri cıkıp "bunun adı intihardır" diye aba altından sopa gosterme curetini kendinde bulabiliyor. Ustelik bu zatı muhterem klubune vermis oldugu sozleri defalarca (en hafif tabirle) "unutmusken". 

Rahmi Koc'un Seba'ya yazdıgı iddia edilen "tamamen duygusal" mektubunun bugun Turgay Ciner'in gatetesinde buyuk puntolarla haber olarak verilmis olması bir tesadüf mü?

Gecen sene devletteki guc odaklarını arkasına alan baska bir Istanbul takımının golgesinde yönetici vasfı ile Besiktas'a yapmadıklarını bırakmayanlar ile Fikret Orman'ın sozde yasak iliskisini surmansete tasıyarak bezdirme politikası izleyenler acaba aynı odaklar mı? 

"Stada Seba ismi dayatması", tarihin en buyuk sponsorluk anlasması basarısını sabote etmeye yonelik "magazinel" bir yıpratma cabası mı acaba?

Taraftarlar buyuk resme bakarak bu konuları iyi irdelemek zorunda. İste o zaman o hep soylenen Besiktaslılık durusuna ve rahmetli Suleyman Seba'ya layık birer Besiktaslı olabilirler; tabi carsı pazar dolasmıyorlarsa...

16 Haziran 2013 Pazar

Ey Ogul


"- Ey Oğul!

Beysin, bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül alma sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana..."

"- Ey Oğul!

Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..."

"- Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.. Allah (c.c.) yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin."

"Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va'd edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz."

"Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir."

"Milletin kendi irfanı içinde yasasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır."

"En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir."

"Ülke, idare edenin, oğullan ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar, yaşatamadılar.." (Bu nasihat Osmanlı'yı 600 sene yaşatmıştır.)

"İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir..."

"Akacak kan boş yere akmamalı. Ona yol ve yön lazım.. Zîra kan, toprak sulamak için akmaz. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur."

"Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli."

"Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat, bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz."

"Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az..."

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekin zamanını bilen çitfçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin."

"Sevgi da'vanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez."

"Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez. Osman, geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın..."

selam ve dua ile" 

Seyh Edebali'nin Osman Beye Nasihati.

11 Haziran 2013 Salı

Filler Tepisirken...


Selahattin Demirtas: "Yaptığı mitinglerin amacı nedir? Parti içi sorunsa yeme yedirtme meselesi ise Ak Parti bahçesinde yapın mitingi. Halkı buna karıştırmayın. Türkiye'nin yüzde 100'ü özgürlük istiyor. İnsanların onur ve haysiyeti ile oynayamazsınız"

Yani ne diyor satir arasinda, seni yemek isteyenler parti icinden, o zaman bu hesabi neden boyle goruyorsun?

Bu aciklamaya, aylardir suren; sike surecinde iyice su yuzune cikan, Basbakanin dinlendigi aciklamasi ve sonrasinda yuzlerce polisin gorev degisikligi ile devam eden, Oslo surecinin kamuoyuna sizdirilmasi ile direk Erdogana bagli olan Mit mustesarina yapilmak istenen operasyon ve sonrasinda Erdogan'in bunun direk kendisini enterne etmeye yonelik bir girisim olarak algilayip buna cok sert bir tavir almasi uzerine bazi cemaat yanlisi gazetecilerin Erdogan ve Miti hedef alan aciklamalari ve tum bunlarin yarattigi cemaat-basbakan gerilimini de ekledigimizde T.Erdogansiz bir Akp projesinin pek tabiki disaridan yurutulen bir calisma olduguna bir yerde katilabiliriz.

Fakat, evet niye bu hesabi bu sekilde goruyorsun sorusu kabak gibi ortada. 

Bunun da cevabi herhalde yaklasan secimler olabilir ama olan bize oluyor.

Filler tepisirken cimenler degil, agaclar degil, insanlar eziliyor.

10 Şubat 2013 Pazar

Mısır İzlenimlerim

Kahire deyince aklına Tosun Paşa gelmeyenimiz yoktur herhalde. Yavuz Turgul'un senaryosuna çekilen Kartal Tibet'in 1976 yapımı Tosun Paşa adlı filmindeki Tosun Paşa karakteri Ahmet Tosun Paşa'dan bir esinlenmedir. 

Ahmet Tosun Paşa veya Kavalalı Tosun Paşa ya da kısaca Tosun Paşa (d. 1794 - ö. 1816), Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu, İbrahim Paşa'nın kardeşidir. İbrahim Paşa'dan sonra Mısır valisi olan Abbas Hilmi Paşa'nın da babasıdır. 1812'de vezir rütbesi ile Cidde ve Habeş valisi olmus, 1813'de Vehhabi isyanını bastırmak için babası Mehmed Ali Paşa tarafından bir ordu ile Hicaz'a gönderilmiş, önce Cidde'ye girmiş, Mekke'yi isyancılardan almıştır. Vehhabilerden temizlediği Hicaz'ı yeniden güvenli bir hale getiren Tosun Paşa'nın bu başarısı İstanbul'da büyük bir sevinç yaratmış, bu seferden hemen sonra bir salgın hastalığa yakalanarak yaşamını yitirmiştir (1816). İste uzun yillar Osmanlı hakimiyetindeki bu topraklarda yaşayan insanlar, cocuklarına Türklerle aralarındaki güçlü duygusal bagları aktararak şimdiki neslin Turkiye'ye bakışındaki sıcaklığın sebebi olmuşlar. Şu dönemde Kahire'deki sayılı turistlerden olan bize, herşeye rağmen kendimizi evimizde hissettirdiler. 

Uçaktan inip şehre doğru yola koyulduğumuzda Misir'a ilk gelisimin uzerinden 9 sene gecmis ve ne gorecegimi acikcasi merak eder haldeydim. Araclarin %95i hala hasarli, insanlar hala farlari acmayi sevmiyorlardi. Zaten colun tozu topragi uzerine bir de simdiki basiboslugun eklenmesi, sokaklarin bu bakimsiz halini aciklar gibiydi. Acikcasi balkonlarda kurumaya birakilan camasirlarin, heryerin o tozlu goruntusu icinde temiz kaldigini dusunmek insana cok sacma geliyordu. 

Devrimin etkilerini Kahire'ye varir varmaz gormeye basladik. Eski parlemento binasi Mubarek'in devrildigi ilk devrimde yakilmis, korkunc bir haldeydi. Televizyon binasi herhangi bir taskinlikta iceri girisi engellemek icin dikenli tellerle cevrilmisti. Buna cok da sasmamak lazim, cunku tam karsisindaki Milli Muze devrim sirasinda talan edilmis, yuzlerce tarihi eser calinmis, yollara sacilmisti. Simdi de her Cuma protestolarin oldugunu ve polisin etkisizligini dusunursek, olasi olaylardaki tek onlem bu teller olmaliydi. 

Tahrir Meydani arac trafigine kapali, cogu genc yuzlerce Mursi muhalifinin cadirlariyla doluydu. Fotograflardan, pankart ve mektuplardan olusturduklari bir "acik hava devrim muzesi" de bu cadirlarin hemen yanindaydi. Geceleri protestocu bu gencler haplanip kendilerince kurtarilmis olan bolgenin tadini cikariyorlar, bir sonraki Cuma catismasina hazirlik yapiyorlardi. Polis'in bir dilenci kadar itibarinin olmadigini, bizim soforun bozukluklari park icin bir polisle gondermesinden anladik. Meydanda yurumek basta tedirginlik verse de, sonra biz de kendimizi Misirlilar gibi bir nargilecide politika konusurken bulduk. 

Simdilerde Misir, Mursi yanlilari ve muhalifleri diye ikiye bolunmus durumda. Her ne kadar dusuncelerini siddetle savunuyor olsalar da birbirlerine saygilari var ve zaman zaman birbirleriyle dalga da gecebiliyorlar. Son futbol olaylarinin ic yuzunu ve tum olan biteni detayli dinleyince agzim acik kaldi. Bir kez daha futbolun gercekten sadece futbol olmadigini anladim. İdam cezasi verilen 21 holiganin aslinda sadece holigan olmadiklari ve o gun oraya polis tarafindan ozel olarak cagirilmis olmalari, tum olaylarin aslinda planli bir organizasyon oldugu ve daha bunun gibi pek cok detay, baska bir yazi konusu olacak kadar genis ve derin bir hikaye. Turkiye' ye dondukten sonra kendimi icinde buldugum temyiz mahkemeleri tartismasi da, bana Misir'da muftunun onayini bekleyen bu idamlari animsatti. Herneyse, temyiz mahkemeleri ve muftuluk muessesesi paralelligi de baska bir yazinin konusu olabilecek kadar uzun. Ona daha sonra bakariz.

Yeniden Misira'a donersek, Mubarek zamaninda olusturulan bu baskici rejim, en ufak bir elestiri karsisinda verilen acimasiz cezalar, halki Mubarek sonrasi bir patlama noktasina getirmis, artik resmi otoriteye karsi önü alinamaz bir hassasiyetin olusmasini saglamisti. Valla ne yalan soyleyeyim bu durum Turkiye'de olsa kan govdeyi goturur diye dusunmekten kendimi alamadim.

Yine de 22 milyonluk nufusa sahip bu köklü sehir, sosyal hayatini eskiden oldugu gibi devam ettirmeye calisiyor. Her ne kadar ekonomik darbogaz  bu iyi ama somurulmus insanlari zorlasa da, onlar artik olan bitene seyirci kalmayacaklarini haykiriyor ve calisarak eski ihtisamli gunlerine donme umutlarini tasiyorlar. 

Bir de su oldurucu trafigi halletseler. Canina yandigimin İstanbul'u; bir gun trafigini ozleyecegimi hic tahmin etmezdim.






25 Aralık 2012 Salı

Bir Yıl Daha Bitti - Nette Sosyal miyiz?


Dünya'daki bir çok değişim ve gelişimle birlikte 2012 yılının sonuna geldik. Bu gelişim ve değişimleri internet kullanımındaki etkilerini gözönünde bulundurarak geniş bir araştırma yapıldı. Sosyal medya mecralarına her geçen gün yenisinin eklenmesi ile birlikte internet kullanımında önemli artışlar göze çarptı. 

Aşağıda farklı kaynaklar üzerinden yapılan araştırmaların sonuçlarına göre 2012 yılı itibari ile Türkiye nüfusunun % kaçının internet kullandığı, aktif kullanıcıların ne kadarının sosyal medya ile ilgilendiği, ülkemizde en yaygın sosyal paylaşım sitesinin hangisi olduğu,bütün bu rakamlarla dünya sıralamasındaki yerimizin ne olduğuna bir bakalım:

  • 2012 yılında Türkiye internet kullanımında 61 ülke arasında 27. sırayı aldı. Nüfusun %44'ü internet kullanıyor. Bu rakam 2011 yılında %41 seviyelerindeydi.

  • Aktif internet kullananların %82'si interneti daha çok sosyal medya için kullanıyor. Bu yıl ülkemizde en çok kullanılan sosyal ağ, Facebook oldu. Dünya'da da ilk sırayı Facebook alıyor. Dünya nüfusu sosyal ağlarda geçirdiği her 4 dakikanın 3'ünü Facebook'da geçiriyor.

  • Webrazzi Analitik verisine göre kullanıcı sayısı bazında Facebook'da dünya sıralamasında 7. olan Türkiye, Twitter'da 11. sırada yer aldı. İstanbul en çok tweet atılan 12. şehir oldu.

  • Türkiye'de İnternet kullanıcılarının %71'i her gün İnternet'e girer hale geldi. Bu yılki kullanıcılarının profiline bakarsak;bunun%81'i Facebook kullandı,%76 sı e-posta kulanımı gerçekleştirdi,%71 anlık yazışma yaptı,%67 internetten müzik dinledi,%61'i haber ve gazete okudu, %59'u görüntülü görüşme yaptı, %31'i twitter kullandı.

  • Dünya'da mobil internet kullanımında artış görüldü; Sabit hattan sosyal ağları kullananlarla karşılaştırıldığında, mobil cihazlardan bu ağlara girenlerin sayısı oldukça düşük. Mobil cihazlarından Facebook'a Twitter'a giren kullanıcı sayısı, klasik web bağlantısı kullananların 3'te 1'i kadar. Türkiye'de ise halkının %22'si cep telefonundan internet'e giriyor.

  • Türkiye'de her internet kulanıcısından %9'unun markalar hakkında araştırma yaptığı ve bu oranın dünya ortalamasının üzerinde olduğu dikkat çekti.

  • Dünya'daki e-ticaret sektörünün hızlı gelişiminden payını alan Türkiye'de, internet üzerinden kartlı ödemelerde 157 milyonişlem adedi ve 30 milyar lira ödeme tutarı gerçekleştirildiği kaydedildi. Internetten alışveriş %24 oranında.

  • Türkiye'de 2012'de Internet kullanıcıları içinde erkeklerin oranının kadınlarınkinden fazla olduğu görüldü. %61 erkek %39bayan kullanıcılar oldu.

Twitter ise 2012'nin "en"lerini açıkladı. 
  • En çok retweet edilen tweet, ABD Başkanı Barrack Obama'nın seçimleri kazanmasıyla beraber Twitter'a yazdığı "Four more years" yani "4 yıl daha" tweeti oldu. Bu tweet Twitter'da rekor kırdı ve 818 bin kez retweet edildi. 
  • Obama'nın tweetinin ardından en çok retweet edilen tweet ise Justin Bieber'dan geldi. Beyin kanseri teşhisi konulan ve eylül ayında hayatını kaybeden hayranı Avalanna Routh için "RIP Avalanna. i love you" yazan Bieber'in bu tweeti tam 816 bin kez retweet edildi. 
  • ABD seçimleri dolayısıyla Twitter'de en çok konuşulan konu ve başlıklar yine bu seçimlerle ilgili oldu ve bu başlıklar altında 31 milyon tweet atıldı. Yani neredeyse dakika başına 327 bin tweet atıldı. 
  • Londra Yaz Olimpiyatları da Twitter'a damgasını vurdu ve olimpiyatların devam ettiği günlerde 150 milyonun üzerinde tweet atıldı. 
  • Los Angeles’ta Beverly Hilton Oteli’ndeki odasında ölü bulunnan şarkıcı Whitney Houstan da Twitter'a damgasını vuran isimlerden biri. Houston'ın ölümüyle dakikada 73 bin tweet atılırken, cenaze töreninin yapıldığı gün atılan tweet sayısı 2 milyonu geçti.


23 Aralık 2012 Pazar

Hobbit

Hayatımda gordugum en sıkıcı filmdi Hobbit. 

Buyuk hayalkırıklığıydı. Hele bir saatlik bir baslangıç kısmı var ki parmağımdaki yuzukleri yutsam mı uyusam mı bilemedim. Ya kardesim, Peter, 45 dakika mutfak sahnesi olur mu? Ne konusuyor bu adamlar 45 dakika? Alt tarafı yolculuga cıkacaklar. Geliyor musun, geliyorum de, yallah cıkar. Ne konusturuyorsun iki saat? Hele finalde patlattıkları turku beni aldi koyumun yagmurlarına goturdu. 

O kadar sıkılmısım ki bir ara fısıltıyla herseyin altında bir anlam arar buldum kendimi: Gandalf Amerikaysa, Hobbitler İngiltere. Elfler zaten belli İskandinav agırlıklı Avrupalılar. Orklar Rusyanın basını cektigi Dogu blogu, Cin, Kuzey Kore falan, ama Cuceler ne? Onlar da Turkler olmalı hem gocebe falan, yerleri yok. Evet evet tam oturuyor. Araplar nerede, nerede Ortadogu? Onlar da Troller mi acaba? Evet bak Mubarek'i aldıkları gibi Cuceleri paketlediler, Kaddafi gibi Bagginsi perisan ettiler. Hah simdi de Allah carptı tas oldular, kesin Arap bunlar. Yeniden Amerikaya donersek; Gandalf Demokrat olmalı ki Saruman Cumhuriyetci olsun, Gollum ne ki, o da Gangnam Style Psy mi acep?..... 

Neyse ki kafayı yemeden film bitti. Sen aklımı koru yarabbi...

9 Aralık 2012 Pazar

Muhteşem Belgesel

Sıkıntı Başbakanin demecinin icinde gizli: "...televizyon ekranındaki ecdadımızı zannediyorum o ’Muhteşem Yüzyıl’ belgeselindeki gibi tanıyor..."

Basbakan yayindaki bir tv dizisini belgesel sanip yorum yapiyor.

O halde biraz aydinlanalim, aydinlatalim:
Belgesel (dökümanter) deyimi “belgelerle ilgili, belgelerden oluşan, belgelere dayanan ” gibi anlamları dile getirdiği için kullanımı sadece sinemayla ilgili değildir. Belgesel film ise sinema içinde ayrı bir yeri olan ve çeşitli alt türlere ayrılan sanat dalıdır. Belgesel filmin oluşumunda iki önemli öğe vardır. Belgesel film yapımcısı bu iki önemli öğeyi kullanarak bir eser üreten sanatçıdır. Belgesel film, insanların hem zihinsel etkinliklerini, hem de duygusal etkinliklerini harekete geçirmeyi amaçlar. Bu amaç da yaşamın gerçekliğini sanat yoluyla ifade etmeyle gerçekleştirilir. Belgesel film yaşadığımız dünyanın gerçekliğidir. Yaşamın kendisidir.

Aslına sadık kalarak yeniden kurulmak yoluyla yorumlanan gerçekliğin bir yönünü akla ya da duygulara seslenecek biçimde film üzerine kaydetme yöntemlerinin tümü belgesel filmdir. Buna göre gerçeğe sadakat,belgeselin ayırt edici ve bu nedenle vazgeçilmez özelliğidir.

Tv Dizisinin sozluk anlami ise;
1- Birbirinin devamı olan, aynı takım ve genellikle aynı oyuncular tarafından gerçekleştirilen televizyon izlenceleri
2-Konusu kendi içinde bir izlence dolduracak biçimde parçalara ayrılmış, her biri öbürünün devamı olarak belirli aralıklarla yayınlanan televizyon izlencesi.
3-Konu, tutum, deyiş yönünden birbirine bağlı olan; aynı oyuncular, aynı çevirim takımıyla gerçekleştirilen ve tvde yayinlanan filmler.

Tv dizileri kurgusaldir. Hatta pembe dizilere gavurlar soap opera (sabun kopugu) derler. Uzerinde durulmayan, akilda kalmayan, ucan giden izlenceler oldugundan.

Dolayisiyla neymis; danisman adami rezil de edermis vezir de...